KELEBEKLER YETİM KALDI.!!.
1947 Bayburt doğumlu entomoloji profesörü Ahmet Ömer Koçak'ı kaybettik. Van Yüzüncü Yıl Üniveristesi Biyoloji Bölümü'nden emekli Prof. Dr. Ahmet Ömer Koçak entomoloji biliminin dünya çapında isimlerinden biri idi. Yarım yüzyılı aşkın bir süredir bu bilim dalına büyük emek vermişti. Geçtiğimiz yıllarda emekli olduktan sonra da eşiyle ve öğrencileriyle birlikte çalışmaya ve bilimsel yayın üretmeye devam ediyordu. Bu büyüklükte bir bilim insanımızı yakından tanımış olmaktan her zaman kıvanç duydum.
Hepimizin başı sağolsun.
30 Ocak 2009 günü Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji ekinde (yıl 22, sayı 1141, sayfa 5-6) yayımlanan Ahmet hoca ve çalışmalarından bir kısmıyla ilgili yazım şöyleydi:
KELEBEĞİN NAMUSU
Dünya’nın önde gelen Entomoloji (böcek bilimi) uzmanlarından Prof. Dr. Ahmet Ömer Koçak’ın çalışma alanlarından biri de nomenklatür, yani ilk kez karşılaşılan bir canlıyı tanımlayıp, ona latinceleştirilmiş bir ad verme işi. Her canlı uluslar arası bir kodlama sistemine ve kurallarına göre adlandırılıyor. Prof. Koçak da, dünyanın çeşitli yerlerinde yaptığı araştırmalar sırasında saptayıp tanımladığı yüzlerce canlıya bilimsel ad koymuş bir bilim insanımız.
Yeryüzünde yaşayan ya da geçmişte yaşamış olan canlılar 1750’lerden bu yana tanımlanıp adlandırılıyor. Milyonlarca canlı bu sayede kodlanmış durumda. İşin boyutları öyle büyük ki, sadece hayvanlar için bugüne kadar 7-8 milyon bilimsel adlandırma yapılmış. Bunların yüzde seksen kadarını böcekler oluşturuyor. Bitkilerden hiç söz etmiyoruz.
Başlangıçta mitolojiden ya da tanımlanan canlının biyolojik özelliklerinden yola çıkılarak verilen adlar artık çok farklı alanlardan seçilmeye başlamış; ünlü şahsiyetlerden, roman ve çizgi film kahramanlarına, nida ve hayret ifadelerinden içecek markalarına kadar her şey bilimsel adlandırmada kullanılıyor. Bu arada işin içine etnik, siyasi, kültürel ve dinsel kavramlar da girince, 1948 yılında Paris’te toplanan Zooloji Kongresi, kişilerin ve toplumların dini ve ahlaki değerlerini rencide edebilecek adların kullanılmaması yönünde tavsiye kararı almış.
Zira bakın 19. yüzyılın sonunda bizler açısından önemli nasıl bir olay yaşanmış: Ünlü Alman böcekbilimci Otto Staudinger (1830-1900) kendisine gönderilen bir gece kelebeğini tanımlamış ve “Agrotis homicidaStaudinger, 1900”diye yayımlamış. Bu örnekleri Maraş’da toplamış olan Manissadjian kendisine bir de mektup yazarak, bu canlıya verilecek adın birkaç yıl önce Türkler tarafından katledildiğini söylediği Ermenilere adanmasını istemiş. Bunun üzerine Staudinger kelebeğe “homicida” adını koymuş. Latincede bu sözcük “insan öldüren” ve “katil” anlamı taşıyor.
Bu olaya duyduğu tepkiyi yıllarca içinde saklayan Prof. Koçak, eşi ile birlikte 2006 yılında Papua Yeni Gine’de saptadıkları başka bir gece kelebeğini tanımlayarak “Euproctis ediconeg Koçak & Kemal, 2006” adıyla yayımlamışlar. Buradaki “ediconeg” sözcüğü tersten yazılınca “genocide” oluyor. Bugün Türkiye’ye karşı kullanılan soykırım suçlamasının nasıl ters yüz edildiğine vurgu yapan bir adlandırma. Gazze nedeniyle son günlerde yaşanan gelişmeler soykırım kavramının gerçekten nasıl ters yüz edildiğini kanıtlamıyor mu sizce?
Prof. Koçak biyolojik çeşitliliği incelenen Osmanlı ve daha sonraki Türkiye topraklarında saptanan yeni canlılara, Batılı araştırmacıların nedense hiç Osmanlı ya da Türk adı vermediklerini, 1940’lı yıllara kadar Asia Minor, Kleinasien, Smyrna, Constantinople gibi adları tercih ettiklerini söylüyor. Bu tutum son yıllarda Türkiye’de saptanan yeni böcek türlerine Vaspurakan, Achamenid, Peshmerge gibi adların verilmesiyle de sürdürülüyormuş. Batılı biyoloji çevrelerinde yer alan ilginç bir ret ediş, kabullenememe ve tanımama biçimi…
Prof. Koçak’ın 1966 yılında Ankara’da kurduğu Entomolojik Araştırmalar Merkezi (Cesa), böcekler üzerine araştırmalar yürütüyor, yayınlar yapıyor. Kendisi de uzman bir entomolog olan eşi Dr. Muhabbet Kemal, onun en önemli çalışma arkadaşı. Cesa bünyesinde yaptıkları araştırmalar sırasında 2003 yılında Dağlıca’da saptadıkları bir kınkanatlıya, buradaki karakolda 21 Ekim 2007 gecesi PKK’nın terörist saldırısı sırasında yaşamlarını kaybeden askerlerimizin anısına, “Echthromyrmex sehitlerolmez Koçak & Kemal, 2008”diye ad koymuşlar. Tanımladıkları yeni türlere koydukları adlar arasında igisizilim, ilkkursun, hasantahsin, veyseli, evliyacelebii, nusret, kangal; cins isimleri arasında ise Yunusemreia, Mimarsinania, Pirireisia, Karacaoglania, Mevlanaia, Alishirnevaia, Battalia, Mehteria, Ahoyemenia, Kashgarlimahmutia, Mahmutkashgaria gibi adlar da var.
Koçaklar uzun bir süredir Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nde çalışmalarını sürdürüyorlar. 2005 yılında yok yere haftalarca hapiste yatmak zorunda bırakılan ve sağlığı bozulan zamanın Üniversite Rektörü Yücel Aşkın adına, Yeni Gine’de saptadıkları bir kelebek cinsini, o yıl “Yucelaskinia Koçak & Kemal, 2005” adıyla bilim dünyasına tanıtmışlar. Bu cinsin bölgede 4 türü bulunuyor. Koçaklar ayrıca yine aynı yıl, Van gölünün güneyindeki Kusgunkıran geçidinde yaşayan bir başka kelebek alttürüne “Melanargia (Turcargia) syriaca yucelaskin Kocak & Kemal, 2005”adını vermişler.
Gölün güneydoğusundaki Çatak vadisinde yaşayan bir kelebek türüne Polyommatus (Ultraaricia) crassipuncta mehmetcik Koçak & Kemal, 2002” adını vermişler. Yine Çatak vadisinde saptadıkları bir başka kelebek türü “Polyommatus eumedon namus Koçak & Kemal, 2002 olarak adlandırılmış. Bu son adlandırma ile Türkiye’nin biyolojik çeşitliliğinin farkında bile olmayan, dolayısıyla bu değerlerin yok edilmesine hiç aldırmayan, hatta bu zenginliğin göz göre göre çalınıp yağmalanmasına göz yuman yöneticilerimize ve tabi vatandaşlarımıza bir şey söylenmek isteniyor; üzerine basa basa “Bu ülkenin bütün değerlerini namusumuz gibi korumalıyız!” diye haykırılıyor sanki.
Kırk yılı aşkın süredir yaptığı araştırmalarla ülkesinin biyolojik zenginliğine büyük katkılar yapmış olan Prof. Dr. Ahmet Ömer Koçak, bir teşekkürden fazlasını çoktan hak etmiş bulunuyor. Ülkemizde ne yazık ki, bilim insanlarımıza, fazlası bir yana, yaptıkları bilimsel çalışmalardan dolayı küçük bir teşekkür bile edilmiyor. En üzücü olanı ise, Prof. Koçak’ın geçtiğimiz günlerde Üniversitede, AVAM adlı araştırma merkezinde verdiği bir seminerin sonunda “yaptığımız araştırmalar bizimle birlikte biter gider!” demesi. Bilim insanlarını böyle bir umutsuzluğun içinde bırakmak, hiç bir ülkenin hiçbir yöneticisinin hakkı olamaz.
*Celal Şengör "Kelebeğin Namusu"
|